Başlık bulmakta benden daha iyi bir blog olabileceğini düşünmüyorum. Ne kadar hayranlık verici başlıklar atıyorum değil mi? Tam böyle Google'da çıkacak cinsten... Galiba bu yüzden blogum büyüyemiyor. Neyse canım sağ olsun her gün kendimi biraz daha geliştirmeye çalışıyorum. Umarım bir gün istediğim şekilde yazabilirim.
Güzel Hasta Oldum:
29 ocak günü uyandığımda tüm kemiklerimin ağrıdığını hissetmiştim. Fakat çok fazla önemsemedim evde kalabalık olduğu için hareketli bir gün yaşadım. Günün sonunda ayakta duramadığımı fark ettim ve misafirlerden izin isteyerek bir iki saat uyudum. Daha sonrasında aralarına katılsam da pek keyfim yoktu. 30 ocak günü uyandığımda kemik ağrısına boğaz ağrısı da eklenmişti ve kendimi daha kötü hissediyordum buna rağmen misafirlerimi uğurlayacağım için ayakta kalmaya gayret gösterdim. Öğle sonunda misafirlerimi yolcu ettikten sonra bir yattım yatış o yatış. Ben iki üç yılda bir franjit, grip olurum ama böylesini daha önce hiç yaşamamıştım.
Kulağımdan, diş etlerime kadar, burnumdan boğazıma kadar kapandı. Kulağımdan dolayı geceleri uyuyamadım. Halsizlik olduğu için doktora da gidemedim bende evde pekmez, süt ve eczaneden aldırdığım tylol hot ile çözüm aramaya çalıştım. 2 şubat cumartesi günü biraz gözümü açtım ama bu seferde öksürük krizi ve grip gibi oldum. Öksürük için limon bile yedim geçirmedi, artık son çare anason kaynatıp içmekte buldum. Anason biraz fayda etse de tam geçirmedi. Artık dün yani 4 şubat günü biraz güç buldum ve benim gibi hasta olan annemin koluna girip aile hekimine çıktım. Sağ olsun çok güzel ilgilendi doktorum. Kulağımın içi şişmiş enfeksiyon olmuş, boğazım yine öyle bir yandan da grip olunca 6 kutu ilaç aldım eve geldim. Dün ve bu sabah düzenli kullanınca da tamamen gözümü açtım. Benim yüzümden tüm aile (misafirler dahil) aynı şekilde hasta oldu. Bu virüs evde otururken bana nereden geldi, nasıl oldu anlamadım. Şimdi kullandığım ilaçlarla kulağımın ve burnumun (geniz eti var) açılmasını bekliyorum. Bir daha umarım bu kadar ağır grip olmam.
İki Gün Güncel Olmasam Takibi Bırakıyorlar:
Ben bu durumu yıllardır çözemedim. Takip listemi kontrol ettiğimde takip ettiğim bloglardan bir yılı geçip güncellememiş bloglar mevcut. Hiç o blogu bırakmayı düşünmedim. Çünkü ben o blogun yazılarını ve üslubunu sevdiğim için takibe aldım, hiç bir karşılık beklemeden. Belki okulu vardır, belki hayatı yoğundur, belki sorunu vardır, belki hastadır ondan güncellemiyordur bilemem. Bu yüzden her ihtimali düşünüp o blogu da güncellemiyor diye takipten çıkarmam.
Ben bloguma aylık 10 post limiti ile yazı yazıyorum. Ayın tam ortasında 10 post yazımı tamamlarsam ekstra bir şey çıkmadığı sürece ay bitene kadar güncellemem. Her blogun olduğu gibi benim düzenimde bu şekilde. Çünkü benim sanal harici bir hayatım daha var. Fakat yazdan bu yana benim başıma şu geliyor. Mesela 1 hafta önce diyelim ki 10 tane takipçim var ben 1 hafta içinde yazı paylaşmazsam bu takipçi sayısı 1 hafta sonra 7 ve ya 8'e düşüyor ve bu yaz ayından bu yana bu şekilde. Ben bu mantığı cidden çözemedim. Bu konuda beklenti ne onu da anlamadım. Beni insanlar ne olarak takip ediyor ve takipten çıkarıyor çok merak ediyorum. Bırakmaları problem değil, saygı duyuyorum ama nedenini bilmemek beni üzüyor. Bu arada kemik okuyucuma teşekkür ederim, yıllardır beni takip eden insanlara minnettarım.
Yılın İlk Ayı Nasıl Geçti:
Yılın ilk ayı benim arınma ayımdı. Yılbaşından itibaren yeni kararlar aldım ve uygulamaya başladım. Bu kararların en baskını kişiliğim ile ilgiliydi. Aksi, sinirli bir insan olduğum için 30 yaşın bana verdiği yetkiye dayanarak bu yıl kendimi değiştirmek istiyorum. Yalnız ilk ay başarılı olamadım ama fesat bir yanımın olduğunu keşfettim. Yani bir olayı çok hızlı yanlış anlayabiliyorum. Hani derler ya ''incir çekirdeğini doldurmayacak kadar'' olayları büyüttüğümü fark ettim. İlk ayda çözebileceğimi düşündüğüm bu tarafımı yıl içine yaymaya karar verdim.
Bunun yanında dedikodu orucuna girmek istedim. Herkes kadar bende dedikodu yapmayı seviyorum. Aile içi, arkadaş arası, akraba arası, komşu arası dedikodulara yaşamım içerisinde tanıklık ediyorum. Haliyle bir iki cümle de ben konuşayım derken bildiğiniz olay gıybete dönüyor. Benim için 2018 aralık ayı tam bir dedikodu kazanı ayıydı. Vallahi yalan yazamayacağım bende çok güzel bu konudan beslendim, çokta güzel yaptım. Fakat yıl bitti ve yeni yılın ilk günleri o dedikodularını yaptığım insanların negatif enerjilerini çektiğimi fark ettim. Normalde çok yapmadığım için ve son ayda çok yaptığım içinde vicdan muhasebesi içerisine girdim. Evrenin enerjisine de inandığım için kendimi baskı içinde hissettim. Bu yüzden de yılın ilk haftası dedikodu orucuna girmeye niyet ettim. Başarı konusunda yarı yarıya bir durumda olduğunu düşünüyorum. Girdiğim ortamlarda söz üzerine söz katmasam da arada katmak zorunda oldum. Demek ki bu konuda da irade problemim var. O yüzden bu durumu da yıl içerisine yaymaya karar verdim. Bunu yapma sebebim kesinlikle iyi bir insan olmak değil, hiç kimse iyi bir insan, kul olamaz. Sadece ruhumu dinlendirmek ve arındırmak istiyorum bir nevi buna manevi detoks diyebiliriz. Bana göre ilk ay faturalar haricinde maddi manevi çok güzel geçti.
Sömestr Tatilim Nasıl Geçti:
Tatilin ikinci günü evde şehir dışından yatılı misafirler geldi. 1 hafta kadar onlar kaldı. Finaller sonrası bu durum biraz iyi gelmedi ama özlem ve sevgi olduğu için yatılı olarak misafirlerimi ağırlamak beni mutlu ve memnun etti. Tatilimin ikinci haftası yatakta hastalıkla geçti. Şimdi ise son haftasındayım. İnşallah bu hafta güzel geçer de ikinci döneme pozitif başlama fırsatı bulurum. Genel olarak tatilime baktığımda sadece ders notlarımın iyi gelmesi rahat geçmesini sağladı. Onun haricinde tatil gibi bir tatil geçirmediğimi düşünüyorum.
Artık yaz tatilinin iyi geçmesi dileğiyle.
Bir sonraki postta görüşürüz.
10 Yorumlar
Geçmiş olsun
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
SilTakipten çikanlari bosver ben blog acmadan oncede seni okuyordum simdi de okuyorum eger bir cikar amaciyla seni takip ediyorlarsa etmesinler daha iyi ben oyle dusunuyorum en azindan seviyosun zuhalcik bu arada gecmisler olsun 😘😘😘
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim çok mutlu ettin beni. :* İnşallah geçer ilaçlarla ALLAH razı olsun. :*
SilÇok geçmiş olsun. İnşallah sağlığınıza tez zamanda kavuşursunuz. Düşünüyorum da bazen, insanlar hiç düşünmeden, bazen amacını bile unutmuş bir şekilde başarı, mutluluk, servet, kariyer, saygınlık peşinde koşuyor. Bazen de güzel bir aile kurmak istiyoruz. Geçmişime bakıyorum da, hep başarı istemişim. Okul hayatım, derslerim ve işim. Ama hayat hızla akarken artık bazı anlar durup düşünüyorum da, aslında tüm o bizim mutlu olacağımızı sandığımız için peşinden koştuğumuz şeylere, elde edince basit bir hurdaya dönüşmüş gözlerle bakıyoruz. Ya gerçekten o kadar da zannettiğimiz kadar kıymetli değil onlar, yada hayatta şuan anlayamadığımız, şuanki sahip olduğumuz bilinçle idrak edemediğimiz, bilmediğimizi bilmediğimiz değerler, varlıklar var. Sağlık gibi, -ister Allah ister Tanrı ister Buddha de- inanç gibi, özgürlük gibi, çocukluğumuzdaki o eski güzel anılarımızı gözlerimizi kapattığımızda hatırladığımız zaman, yüzümüze yayılan o hüzünle karışık sıcak tebessüm gibi, ailemizi kaybetmiş olabiliriz belki ama yanımızda bize aile sıcaklığı veren ve bizim ailemiz gözüyle baktığımız kişi yada kişilerin, yanımızda olması gibi. Ve onu kaybedeceğimiz düşüncesi aklımıza geldiğinde dahi, ona sahip olmadığımız, bu yüzden geçici olduğunu bilip üzülmeden, bağlanmadan bağlı olmamız gibi. Bilmiyorum belki de insanların hiçbiri de anlamaz beni. Ama ben artık hayatımızda bedava olan şeylerin maddi şeylerden çok daha farklı bir anlamı olduğuna inanıyorum. Daha derin bir anlamı. Hiçkimseye hesap vermeden ücret ödemeden, aldığım nefes gibi. Geçen yüzerken boğulma tehlikesi atlattım, ve o an ciğerlerim parçalanırcasına canım yandı. Ve ben o an ne ailemi, ne de hayattaki geldiğim noktayı ve başarılarımı düşünebildim. O an sevdiğim ve değer verdiğim hiçbir şey yoktu aklımda. Biri beni kurtarsın düşüncesi bile geçemedi aklımdan. Tek istediğim "Allah'ım, nefes almak istiyorum, yardım et." Sonuç olarak cankurtaran sayesinde havuzdan çıktım. Derin bir nefes aldım, bıraktım, aldım bıraktım ve üçüncüyü aldığımda ağlıyordum. Nefesim dedim, en önemli değil, tek önemli şeyin o olduğunu o an anladım. En yakın arkadaşım ODTÜyü kazandı ve 3. Senesinde hatırlamak dahi istemediğim bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Bilmiyorum başkaları ne der ama, ailesinin söylediği; keşke okumasaydı, ama yanımızda olsaydı. Dışarı özgürce çıkıp ve geri eve geldiğimde düşünmüyorum hapishaneyi ve ağladığımda tüm dertler benim sanarken aklıma gelmiyor o an açlıktan kemikleri etlerinin önüne geçmiş insanlar,çocuklar. Yada ailemden biri ölecek korkusuyla yaşadığım o sahiplenici üzüntü. Hayatın benim olmadığı fikrini, sahiplenemiyorum. Kabul edemiyorum hayattaki yıkım ve üzüntüleri ama bende bilmiyorum ki onların sahibi ben değilim. Ölüm düşüncesinden nefret ediyorum çünkü bedenim ve ruhum benim, bana ait, biliyorum (!) Sanırım müslümanım derken, artık bu isme sığınıyorum. Her şeyin bir Sahibi olduğunu unutmaya başladım. Aileye biyolojik gözüyle bakıyorum da, yada onları sevmeme rağmen onlar sayesinde geçindiğime odaklanıyorum da, onları bana verene teşekkürü unutuyorum, o karşılıksız sevgiyi ve teşekkürü. İnsanların dediklerini hep kafaya takip arkalarından konuşurken, sanırım ben gerçeği bilmiyorum. Üzücü olansa ben bunları fark ederken, yaşlanıyorum. İnsanları artık olduğu yerlerde bırakmanızı isterim. Tavsiye değil kesinlikle, temenni. Çünkü fark ettim de biz aklımıza getirmesek de hayatımız gerçekten çok kısa. Ben yaşım ilerleyince, çok sevdiğim bir arkadaşım babasını 4 yıl önce kaybedince, geç de olsa fark ettim. Az insan ve az eşya; huzur. İnsanları kesinlikle boşverin. İsterse gıcıklığına sürekli takibe alıp bıraksınlar, kafanızı hiçbiri ile meşgul etmeyin! Charlie'nin çikolata fabrikasını daha şu yaşımda ufak bir çocuk okurken dikkatimi çekti, yeni okudum da, şu varlık dünyasında, en önemli şeyler; aile, sağlık, özgürlük ve afiyet. Ailemden biliyorum da, insan emekli olmaya yakın yada yaşlanmaya yakın olunca tek dediği, keşke hiçbir şeyi umursamadan doyasıya yaşa idim.
YanıtlaSilBaşınız sağ olsun.
SilGeçmiş olsun dilekleriniz ve yorum için teşekkür ederim. :)
Çok eski zamanlarda, 2000 yıl yaşarmış insanlar. Ve bir metinde okumuştum; "Eğer bizim günümüz yüzyılında insanların en fazla ortalama 80-85 yaşadıklarını duysalar, 'Şuncacik hayat için birde ev mi dikmek istiyorlar' derlermiş." Daha güzel ifade edilmişti gerçi metinde ama bu mealde idi işte. Hemen toparlanır ve kendinize iyi bakarsınız umarım. Uzun oldu, yayımlar mısınız bilmiyorum, affınıza sığınıyorum. Sadece siz okusanız yine kâfi. Bazen içimi hiç tanımadığım bir ortamda dökmek iyi hissettirmese de rahatlatıyor. Güle güle, inşallah belki bir gün tekrar gelirim...
YanıtlaSilUzun olması sorun değil elbette yazabilirsiniz. Yazınızı okudum. Umarım gelirsiniz, her zaman beklerim. :)
SilBaşlığın çok güzel Renkli mi Renkli 🌸
YanıtlaSilGeçmiş olsun ,başınız sağolsun,
Ben seni takipteyim gidenlere üzülme onlar düşünsün neler kaçırdığını kaybettiğini 💞
çok teşekkür ederim, çok mutlu ettin beni. :) Baş sağlığı sanırım Adsız yoruma, geçmiş olsun kısmı bana yanlış anlamadıysam. Güzel dileklerin içinde ayrıca teşekkür ederim. :)
Sil✿Lütfen hiç bir sitenin linkini ve blogunuzun linkini paylaşmayınız.
DİKKAT !!! (BLOG LİNKİNİ PAYLAŞANLARIN YORUMLARINI YAYINLAMIYORUM)
✿TARTIŞMA YARATACAK CÜMLELERDEN KAÇININIZ, saygı ve sevgi çerçevesinde yorum yapmaya özen gösterelim.
✿LİNK, SİYASİ, SPOİLER, ÖTEKİLEŞTİRME ve TARTIŞMA yaratacak cümleleri yayınlamıyorum. :]
Yorum sahibinin yaptığı yorumun blog ve blog yöneticisi ile ilgisi yoktur. Sorumluluk yorum yapan kişiye aittir.
zhl:)